Ölüm ve Bencillik
Ölüm, sadece kalana zordur. Bu yazıda da dilim döndüğünce size bu konudaki düşüncelerimi,
gördüklerimi yansıtacağım. Başlık çok iddialı gibi görünse de içeriği pek öyle felsefi değil, duygu ağırlıklı bir yazı olacak ve yazıyı da belki de hayatındaki en eksik, en buruk
doğum gününü geçiren anneme ithaf edeceğim.
Bu yaz ağustos ayına kadar bu konuda sadece
dizilerden şuradan buradan gözlem yaparak fikir yürütüyordum ama 22 Ağustos
tarihinde, 20 yıllık ömrümde ilk defa bir sevdiğimi kaybettim. Dayımı. Kimi
insan dayısıyla, amcasıyla, kuzenleriyle ilgisizdir, görüşmez ama kuzenlerim
benim abim, ablam, dayım da yarı babam sayılırdı. Çoğu özelliğimi, özellikle
bokumla kavga etme huyumu ondan almışımdır. O da beni çok seviyordu eminim.
Bütün ömrü bize öğüt vermekle, okuyun, çalışın demekle geçti. Öğretmen olduğundan
mıydı neydi sürekli olarak bir şeyler öğütleme peşindeydi. Hele yüksek sesle
bağıra bağıra konuşması ve her şeye muhalefet olması… Bunu da ondan almışım. Dedim
ya, ilk defa bir sevdiğimi kaybettim. O kadar saçma kaybettim ki… Hala
sindiremiyorum, hala inanamıyorum, hala bizimle gibi hissediyorum. Ama gel gör
ki dilim artık “dayımlara gidelim” demeye bile varmıyor. Ya birini incitirsem
diye.
Onu kaybettiğimizde çok
ağlamadım. Ve bu yüzden sürekli kendimi suçladım. “Saçma sapan şeylere ağlıyorsun
buna neden ağlamıyorsun ulan!” diye ama bu tip şeylerde çok soğukkanlıyım. Peki,
ağlamak çok mu gerekli? İşte merak ettiğim şey de bu. Neden ağlıyor insan
gidenin arkasından?
Şunu fark ettim sonra, insan gidene
ağlamıyor ki. Kendine ağlıyor. Aynı durum sevgiliden ayrılma konusunda da
geçerli. İnsan “onsuz ben ne yaparım” düşüncesine ağlıyor. İnsan, onu bir daha
göremeyeceği için, arayamayacağı, sesini duyamayacağı için ağlıyor. Hep kendine
ağlıyor. Gidene ne oluyor, bilmiyor ki, ona neden ağlasın? Kendine ağlıyor,
kendine acıyor, özlem duygusunu düşünüp ağlıyor. “Ya şuna şuna da bir şey
olursa ben ne yaparım?”a ağlıyor. “Ya aynısı benim başıma gelse?”ye ağlıyor. Kendine.
Yeri geliyor insan sırf onu daha çok görebilmek için belki de onun acı
çekeceğini bile bile “Şöyle şöyle yapsaydık belki bu kadar erken gitmezdi.”
diyor. Tabi ki en sonunda “Neyse ki daha fazla çekmedi.” diyebiliyor.
Bense bu durumda dayımın
arkasında bıraktıklarına bakarak üzülüyorum. Yarım kalanlara desem daha doğru
bir ifade olur. Bakıyorum çok basit bir şekilde, bizim evde kullanıp kokusunu
sevdiği sabunu almış, henüz kullanamamış… Bozuk musluğu tamir etmeyi hep
ertelemiş, tamir edememiş… Koltuğunun yanında 2-3 tane kitap, ayraç henüz
kitabın ortasında, bitirememiş… Yazlıkta yapılacak işler varmış, ertelemiş… Sevgilimin onunla tanışmasını çok istiyordum,
nasip olmadı. Sonra diyorum ki daha kuzenlerim evlenmedi, biri daha mezun
olmadı. Göremedi. Bunlar bana daha çok koyuyor. Daha çok canımı acıtıyor. Onun
yapamadığı şeyler için daha çok üzülüyorum kendimden ziyade.
*Uzattıkça başlıktan
sapıyorum ama belirtmek istediğim kısa bir ara not var. Bu
yüzdendir ki, bilen bilir, her işim aceledir. Bir şey istiyorsam hemen olsun
isterim, hemen yapayım. Bugünün işini yarına bırakmayayım, isteğim hemen
gerçekleşsin. Olur ya belki bir şey olur bana, olmadan o işimi halledip o
isteğimi gerçekleştirmiş ya da eksiğimi gidermiş olayım. Size de aynısını öneririm. İşleri uzatmayın, sürüncemede bırakmayın. Bugün varız, yarın yokuz. Hesap kitapla yaşamayın. Günü kurtarmaya bakın. Son gününüzmüş gibi, önce kendiniz için yaşayıp, kendinizi mutlu edip, uyurken mutlu, gönlünüz rahat uyuyun. İnsanlara onları sevdiğinizi söyleyin, hele ki aşıksanız asla gizlemeyin!*
Konuya dönecek olursam, herkes acısını farklı şekilde
yaşar, farklı şekilde atlatır. Kimi ağlar aylarca, kimi bir gün ağlar, kimi kafasından
atmaya çalışır, kimi işine sarılır, kimi arkadaşlarına sarılır… Kimi babam gibi
“Ben de ağlarsam ağlayanları kim susturacak?” der. (Ben bu kategorideyim
sanırım) Geceleri bazen yattığımda kendi kendime demin düşündüğüm şeyleri düşünüp
üzülüyorum, onlara ağlıyorum ağlıyorsam.
Fakat hepsini bir yana
bırakırsam eğer, giden birinin arkasından kurdurduğu en ama en acı cümle, kalanın
bütün duyguların bir karması, içteki o eksikliğin, burukluğun en pürüzsüz
yansıması : “Keşke şimdi o da burada olsaydı.”
Yorumlar
Yorum Gönder